Metrelerce uzaktan gelen baş döndürücü kokusu, ağzımıza attığımız an damağımıza değen kadifemsi dokusu aklımızı başımızdan almaya yetse de çikolatanın kıymeti yalnızca kokusundan ve tadından gelmiyor. Yatıştırıyor, rahatlatıyor, bambaşka diyarlara götürüyor. Yedikçe mutlu oluyor, mutlu oldukça yiyoruz.
El işçiliği bizim için bir sanat. El emeği göz nuru çikolatalarımız ise bizim için birer sanat eseri. Vakti zamanında para yerine kullanılan, Mayalarda alışveriş birimi olarak önemli bir yeri olan çikolata bugün kolaylıkla ulaşabildiğimiz yüzlerce çeşidiyle bizim için hâlâ çok kıymetli. Bilhassa doğal malzemeler kullanılarak hazırlanan el yapımı çikolatalar… Hızın her geçen gün arttığı bir dünyada sabırla, binbir emekle hazırlanan bir çikolatanın değerine paha biçilebilir mi?
Aslında su, şeker ve nişastanın muhteşem hikâyesinden bahsedeceğiz. Basit malzemelerin ortaya çıkardığı dillere destan hikâye, yıllardır gittiği her yerde en sevilenlerden olmuştur. Sadece ülkemiz topraklarında değil, Avrupa’dan Asya’ya geniş bir coğrafya, Osmanlı ile anılan bu lezzetin peşine düşmüş ve nihayet gelenekselleşen tarifler ile lokum günümüze ulaşmıştır. Bugün geleneksel tarifleri, kusursuzca uygulayıp sevenlerine sunan isim sayısı ise oldukça az. Bu anlamda en önemli özelliği geleneksel tarifleri kullanmak olan ilk akla gelenlerden olmakla birlikte, çeşitli geliştirme çalışmalarını orijinallikten uzaklaşmadan uygulaması sebebi ile de lokumda en iyi isim olarak kabul edilir.